Перевод: со всех языков на все языки

со всех языков на все языки

feryat koparmak

  • 1 feryat

    feryat <- > s
    Aufschrei m; ( çığlık) Schrei m
    \feryat koparmak aufschreien
    feryadı basmak losschreien
    hemen feryadı basmana gerek yok du brauchst nicht gleich zu schreien

    Sözlük Türkçe-Almanca kompakt > feryat

  • 2 koparmak

    вы́рвать нарва́ть оборва́ть оторва́ть срыва́ть
    * * *
    1) -i отрыва́ть, срыва́ть; обрыва́ть

    çiçek koparmak — рвать цветы́

    fırtına elektrik tellerini kopardı — бу́ря оборвала́ провода́

    2) -i поднима́ть шум / крик

    çığlık koparmak — закрича́ть, завопи́ть, подня́ть исступлённый крик

    feryat koparmak — поднима́ть крик, крича́ть, ора́ть

    kahkaha koparmak — расхохота́ться

    kavga koparmak — поднима́ть ссо́ру

    velvele koparmak — поднима́ть шуми́ху / сумато́ху

    3) -den, -i разг. вы́рвать, получи́ть

    ondan para koparmak meseledir — с него́ содра́ть де́ньги - [це́лая] пробле́ма

    üç gün izin kopardı — он [с трудо́м] вы́рвал трёхдне́вный о́тпуск

    4) спорт. обойти́ проти́вника в бе́ге

    Türkçe-rusça sözlük > koparmak

  • 3 feryat

    (-di)
    п
    1) крик, вопль; стон; стена́ние

    feryatı basmak, feryat koparmak — поднима́ть крик, крича́ть, ора́ть; стона́ть; стена́ть

    2) уст. се́тование, жа́лоба

    feryat etmek или feryat eylemek — а) поднима́ть крик; вопи́ть, причита́ть; голоси́ть; б) крича́ть (взыва́ть) о по́мощи, звать на по́мощь

    Büyük Türk-Rus Sözlük > feryat

  • 4 feryat

    озвонч. -dı
    крик, вопль

    feryat basmak / koparmak — поднима́ть крик; гро́мко крича́ть, ора́ть, вопи́ть

    Türkçe-rusça sözlük > feryat

  • 5 squall

    yaygara koparmak, feryat etmek, ciyak ciyak bagirmak; yaygara, feryat; bora, tüm saganak

    English to Turkish dictionary > squall

  • 6 clamour

    n. gürültü etmek, yaygara koparmak
    ————————
    n. gürültü, karışıklık, patırtı, yaygara, feryat, haykırma
    * * *
    gürültü
    * * *
    ['klæmə] 1. noun
    ((a) loud uproar.) yaygara, vaveylâ
    2. verb
    ((especially of a crowd demanding something) to make such an uproar etc: They're all clamouring to get their money back.) yaygara/vaveylâ koparmak

    English-Turkish dictionary > clamour

  • 7 крик

    м
    1) bağırtı; bağırış; nara; yaygara ( громкий); çığlık; feryat (-) ( пронзительный); viyaklama ( грудного младенца)

    послы́шался же́нский крик — bir kadın çığlığı duyuldu

    ребя́та с криком разбежа́лись — çocuklar bağırışarak kaçıştılar

    2) (животных, птиц) ötüş; ses; bağırta

    крик совы́ — baykuş ötüşü / sesi

    ••

    после́дний крик мо́ды — son moda

    подня́ть крик — yaygarayı basmak / koparmak

    криком крича́ть — bağırtısı göğe çıkmak

    Русско-турецкий словарь > крик

  • 8 squall

    n. bora, sağanak, kasırga, fırtına, ani ve şiddetli rüzgâr, kargaşa
    ————————
    v. fırtına çıkmak, fırtına patlamak, yaygara koparmak, feryat etmek, avazı çıktığı kadar bağırmak, cırlamak, ciyak ciyak bağırmak
    * * *
    1. yaygara kopar (v.) 2. yaygara (n.)
    * * *
    [skwo:l]
    (a sudden violent wind, eg bringing rain: The ship was struck by a squall.) bora

    English-Turkish dictionary > squall

  • 9 clamor

    n. gürültü, patırtı, yaygara, feryat, haykırma, karışıklık
    ————————
    v. gürültü etmek, yaygara koparmak
    * * *
    1. gürültü et (v.) 2. gürültü (n.)

    English-Turkish dictionary > clamor

  • 10 çığlık

    Schrei m; ( feryat) Aufschrei m
    \çığlık atmak [o koparmak] einen Schrei ausstoßen

    Sözlük Türkçe-Almanca kompakt > çığlık

  • 11 aufschreien

    auf|schreien
    irr vi çığlık atmak [o koparmak], feryat etmek

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > aufschreien

  • 12 bir

    "1. one (as a number): Bir beyaz manolya yedi pembe manolyaya bedeldir. One white magnolia is worth seven pink magnolias. 2. a, an; a certain, a particular: Bursa´da güzel bir evi var. She has a lovely house in Bursa. Dünkü partide bir kadını gördüm; kim olduğunu sen anlarsın. At yesterday´s party I saw a certain woman; you know who I mean. 3. the same: Emellerimiz bir. Our goals are the same. 4. united; of one mind, of the same opinion: Bu konuda biriz. We´re of one mind on this subject. 5. shared, used in common: Yatak odalarımız ayrı, banyomuz bir. We have separate bedrooms but share a bathroom. 6. only: Bir o bunu yapabilir. Only she can do this. Bunu bir sen bir de ben biliyoruz. You and I are the only ones who know this. 7. used as an emphatic: O hayata bir alıştı ki sorma gitsin! He has really gotten accustomed to that way of life! Bir dene! Just try it! Birdenbire bir feryat! And suddenly there was such a yell! Ah, bir oraya gidebilsem! Ah, if I can just go there! 8. used to add a note of vagueness: Bir zamanlar Arnavutköy´de çilek yetiştirilirdi. There was a time when strawberries were grown in Arnavutköy. Sen bugün bir tuhafsın. You don´t seem quite yourself today. - ağızdan in unison, with one voice. - alan pişman, bir almayan. colloq. It´s the sort of thing that looks good and attracts a lot of interest but is actually of very little use. - alay a great quantity, a large number. - âlem something else, really something, a wonder, amazing: Orası bir âlem! That´s one amazing place! Cüneyt başlı başına bir âlem! Cüneyt is a wonder in his own right! - an at one point: Bir an bir şey söyleyecek gibi oldu. At one point she looked like she was going to say something. - an evvel/önce as soon as possible. - ara/aralık 1. at one point, for a while, for a short period. 2. when one has a free moment, when one has a chance: Bir ara bana uğrayıver. Drop by when you have a free moment. - araba 1. a wagonload of; a truckload of. 2. colloq. a lot of, a slew of. - arada together. - araya gelmek 1. (for people) to come together (in the same place and at the same time). 2. (for events) to happen at the same time, coincide. - araya getirmek /ı/ to bring (people, things) together (in the same place and at the same time). - aşağı bir yukarı (to come and go) aimlessly. - atımlık barutu kalmak/olmak to be almost at the end of one´s resources, be almost at the end of one´s rope; to have played almost all of one´s cards; to have very little energy left. - avuç 1. a handful (of). 2. a handful (of), a very small number or amount (of). - ayağı çukurda olmak to have one foot in the grave. - ayak evvel/önce immediately, at once. - ayak üstünde bin yalan söylemek 1. to tell a whole pack of lies at one go. 2. to be a big liar. - bakıma in one way, in one respect. - baltaya sap olmak to have a job, be employed. - bardak suda fırtına koparmak to raise a tempest in a teapot. - başına all alone, all by oneself. - baştan/uçtan bir başa/uca (traversing, looking at, surveying, filling a place) from one end to the other, from end to end. - ben, bir de Allah bilir. colloq. Only God knows what I´ve gone through. -e beş vermek to yield five times the seed, yield fivefold. -e bin katmak to exaggerate, make much of a trifle. - bir one by one. - boy 1. once. 2. used as an emphatic: Bir boy gidelim, görelim. Let´s just go and see! - boyda of the same height. - bu eksikti. colloq. Nothing but this was lacking!/This was all that was needed! (said sarcastically). - cihetten in one way, in a way. - çatı altında under the same roof, in the same building. - çırpıda at one stretch, without interruption, at once. - çift söz 1. a little advice, a piece of advice: Sana bir çift sözüm var. I have a piece of advice for you. 2. a brief exchange of conversation: Öyle meşguldüm ki kendisiyle bir çift söz bile edemedim. I was so busy that I couldn´t have even a brief conversation with her. - çuval inciri berbat etmek to foul things up but

    Saja Türkçe - İngilizce Sözlük > bir

См. также в других словарях:

  • feryat koparmak — yüksek sesle bağırmak, haykırmak Pencereden kopardığım feryadı pek geç işittiler. R. N. Güntekin …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • feryat — is., dı, Far. feryād Haykırış, çığlık Bu, bir hayat kurtarma feryadıdır. B. Felek Birleşik Sözler feryat figan Atasözü, Deyim ve Birleşik Fiiller feryat etmek feryat koparmak feryadı basmak …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • kıyametler koparmak — 1) bir şeye çok kızarak bağırıp çağırmak, feryat etmek Eşin var, aşiyanın var, baharın var ki beklerdin / Kıyametler koparmak neydi ey bülbül, nedir derdin? M. A. Ersoy 2) aşırı gürültülere, kargaşaya yol açmak …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • bir — is. 1) Sayıların ilki 2) Bu sayıyı gösteren 1, I rakamlarının adı 3) sf. Bu sayı kadar olan Bir kalem. 4) sf. Herhangi bir varlığı belirsiz olarak gösteren (sayı) Bir adam sizi arıyor. 5) sf. Tek Allah birdir. 6) sf. Beraber Hep biriz, ayrılmayız …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • çığlık — is., ğı Acı, ince ve keskin ses, feryat, figan İki kardeş güzel güzel oynarken ne oldu ise birdenbire bir ağlama, bir çığlık başladı. M. Ş. Esendal Atasözü, Deyim ve Birleşik Fiiller …   Çağatay Osmanlı Sözlük

Поделиться ссылкой на выделенное

Прямая ссылка:
Нажмите правой клавишей мыши и выберите «Копировать ссылку»